Yenilenme

yenilenme




Bazı canlılarda doğranan yada kopan bir organın yerini yenisiyle yeniden oluşturulup değiştirilmesi vakası da denebilir biz için eskilerden kurtulma, bizim için daha iyi olabilecek bir başlangıç yapma benzer biçimde bir vaka da denebilir. Birinci anlamı oldukca ilmi bilgi gerektirdiğinden ve biyoloji bilgim liseden kalma bilgilerim olduğu için ben de kendimce ikinci anlamının üstünde duracağım. Ben yenilenme vakasına bir türlü giremiyorum nedenini de bilmiyorum. Deniyorum deniyorum fakat olmuyor. İrade eksikliği mı var yoksa yanlış yol mu takip ediyorum anlamış değilim. Benim yenilenme kararım hani klasiktir yeni sene kararları hepimiz bir karar alır fakat kimse uygulamaz. Ha işte benim yenilenme kararım da acaba bunun benzer biçimde bir sebepten mi bir türlü uygulanamıyor kendim tarafından. şimdilerde bir çok kimse yeni bir karar alabilmek için hepimiz için veya ancak kendisi için hususi bir günü bekliyor; doğum günü, yeni sene, hafta başı benzer biçimde. Bunları kullanmamızın aslına bakarsak mühim bir nedeni dışsallaştırma müdafaa mekanizması. başlangıç olarak ele aldığımız zamana gelecek olursak o günden öncesi, o vakit diliminde yaşadığımız ve ruhumuza ağır gelen deneyimleri o yıla, o yaşa atfederek bir tek bırakıyoruz. Çoğu müdafaa mekanizması benzer biçimde bu da sonucunda kullanıldığında bizi koruyan, zarar vermeyen ancak fayda da sağlamayan bir müdafaa mekanizmasıdır. yeni yılda yepyeni bir başlangıç yapmış olup 10 kg, 100gram vereceğim, spor yapacağım vs benzer biçimde kendini ileri taşıyacağını planladığı kararlar alır. herhalde de bunlara kötü kararlar demiyorum hatta dosdoğru uygulandığında kişiyi ileri bile taşır. benim burda üstünde duracağım mevzu kendi manevi yolculuğum olacak. şimdilerde özlemini çektiğimiz, bir çok vakit arasında olsak bile farkedemeyecimiz kadar yoğun olduğumuz ve kıymetini ne vakit ki kaybediyorsak o vakit anladığımız saadet. değeri pek meçhul saadet bizi derin hayal deryalarındaymış benzer biçimde hissettirir, aşka benzetemeyiz mutluluğu.elbet aşık şahıs mutludur fakat mukabil bulamazsa kendine oldukca zarar verdiren işlere kalkismasina neden olan bir duygudur aşk.fakat sevinçli olmadığımız vakit çok da derin bir felaket yaşamayız bir çok vakit. sevinçli bir fert olabilmek için "carpe diem" şu demek oluyor ki anı yaşamayı öğrenmeliyiz. mutluluğun da sevgi benzer biçimde mütevazi tutulması ihtiyaç duyulan ve abartılmaması şahıs için daha sıhhatli sonuçlar doğuracak olan bir olgudur. mutluluğu ne kadar oldukca abartırsak sevinçli olmamız o aşama zorlaşır. tipki bir resmi ne kadar büyütürseniz kalitesinin de o denli düşeceği doğruyu benzer biçimde


yenilenme


Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabı şu cümle ile başlar: “Hayatımın en sevinçli anıymış, bilmiyordum.” tıpkı bu dizelerde de geçmiş olduğu suretiyle zaman zaman kimimiz eskiden yaşadığımız anılarla o anda yaşarken o kadar da sevinçli değilmişiz veya yaklaşık bir saadet yaşadığımızı söyleriz fakat üstünden belli bir vakit geçip o anları yeniden anımsayınca o vakit ne kadar da mutluymuşuz deriz ve iç çekeriz. şu demek oluyor ki mutluluğu yaşadığımız anda yaşamamız gerek hele ki zamanımızda şimdinin değeri bu denli bilinmezken. Bu bizi olgunlaştırır. günlük yaşamımızda ve şimdinin geçen süratli zamanında ve tüketimin bu kadar fazla olduğu bu dönemde en oldukca dikkatsizlik ettiğimiz şey şüphesiz kendimiz oluyoruz. yapacağınız iyilik ilkin kendinize olmalı. şu demek oluyor ki ilkin sen doyacaksın sonrasında başkalarını doyuracaksın. zaman zaman bir tek bırakmalı kendini insan şu sebeple insan kendi yalnızlığında dinlenir,kendini arıtır, derinleştirir, olgunlaştırır. Kendiniz ve çevrenizdeki insanların tek kalma ihtiyacının farkında ve isteğinde olmanız bilhassa kendinize olan ilginin oldukca mühim ve lüzumlu bir mevzu bence.

Hayvanlar

hayvanlar


 
Canlılar ailesinin olmazsa olmazı. Ekosistemimizde faydası en çok olanlar. Ve bizler onları yiyoruz, kürkleri için öldürüyoruz, deney malzemesi yapıyoruz. Bu çok vahşice değil mi?
Hayvan hakları savunucusu gibi olacak ama onlar da birer can taşıyor. Onlar da yaşamayı en az bizim kadar hakediyorlar. Üstelik bu dünyanın sadece bize tahsis edilmiş olduğunu da nerden çıkardık ki her şeyi böyle sahiplenir olduk ve çevremize karşı bu kadar merhametsiz olduk. Kendimizi kaybettik hayvanlara işkence ettik onlara tecavüz etmek gibi çeşitli iğrençlikler yaptık. Bu da yetmezmiş gibi kendimizi haklı bulduk. Biz insanız istediğimizi yaparız. Burası bizim çöplüğümüz. Doğru burası bizim çöplüğümüz ve biz de bu çöplükteki çöpleriz. Umarım burası bizim çöplüğümüz ve biz ıstediğimiz atı koştururuz diye bağıranlar kendi çöplüklerinde boğulurlar. 
onlar da kendi alemlerinde yaşar. onların da bir ailesi var. onlar da yaşamak için mücadele ediyor. Evimizde besleriz bazılarımız ama bu ne kadar doğru bilemiyorum.sokaklarda aç ve susuz bir şekilde gezmeleri bir yana bir de bizim onlara davranışlarımız beni derinden sarsıyor. kendimize bir çeki düzen vermeliyiz. onlar bizim gibiler diyecem ama onlar hayatla daha ciddi bir mücadele içinde  oluyorlar. Çok zor. Bazen, bir günlük yemek için, yağan yağmurda soğukta ve çaresiz  bir şekilde çöpleri karıştırırken biri gelir önümden çekil diyerek karnına bir tekme savurur. Hayvan bir şey diyemez dili yoktur ki onun. günlük hayatımızda hastalanan, kanadı kırılan, sokaklara, bahçelere, düşen hayvanlar var. Bazen merhametli biri tarafından kurtarılıyor olsalar da çoğu zaman acı içinde ölüyor ya da öldürülüyorlar. Aslında kıyamet çoktan kopmalıydı. Bu kadar acı gören başka canlı türü var mı bilmiyorum.  Hepimiz kötüyüz demiyorum tabii.
Hayvanlar söz konusu olunca kişileri iki ana parçayı ayırabiliriz; Hayvan severler ve hayvan sevmezler. ama bu ayrımı yapmak hatalıdır. Çünkü bir insan tam olarak kötü insan, tam olarak iyi de olamaz.Muhakkak bazı yönlerden iyi ve bazı yönlerden kötüdür. Tüm canlıları bir bütün olarak ele aldığımızda işte o zaman  yaşamanın güzelliğini ve zevkini tadarız. Bazı insanlar 'Ben yalnızca kedileri severim' veya 'Sadece köpekleri severim, kedilerden nefret ederim!' derler. Kimisi hayvan sevgisini abartıp onunla evlenirler. Bazıları da Nefretini ileri boyutlara taşır. hayvanlara sırf zevk için işkence eden caniler var bu dünyada.  

Bilim ve teknoloji

bilim ve teknoloji



Vücudumuzda kaç hücre var? Beynimizin yüzde yüzünü kullanırsak ne olur? İnsanlar uçabilir mi? Bu ve bunun gibi sorulara bugün bilim sayesinde cevap verebiliyoruz. Hatta işin içine teknoloji de girerse daha neler yapabiliriz neler. Işınlanma filan...
Benim en çok merak ettiğim zaman yolculuğu. Acaba bulunmuş mudur? Zamanda yolculuk yapabildiğinizi bir düşünün ben en çok şu hayatımızdan çıkaramadığımız teknolojik aletlerin ilk yapıldıkları ana gitmek isterdim. Bence bulunmuştur da herkesten saklıyorlardır. Gerçi bende bulsam ben de saklardım. Eğer herkes zamanda yolculuk yapabilseydi bu tam bir kaosa neden olurdu. Gerçi doğru mu bilmiyorum ama eğer geçmişe gidip dedenizi öldürürseniz (büyükbaba paradoksu) babanız hiç doğmamış olacak dolayısıyla siz de hiç doğmamış olacaksınız. Gibi ünlü paradokslar geçmişe gitmenin imkansız olduğunu söylüyorlar ama benim umudumu diri tutan şey şu çoklu evren teorisinde bulunan teorisyenler. Şöyle diyorlar kendileri eğer geçmişe gidip dedenizi öldürürseniz bunu geldiğiniz evrende değil de alternatif bir evrende yapacağınız için dedeniz başka bir evrende sağ kaldığından ötürü siz dedenizi öldürseniz bile yaşamaya devam edersiniz. Gerçi bu zamanda yolculuk olayını zaman başlığı altında başka makalemde detaylıca anlattım ama konumuz bilim ve teknoloji olduğundan dolayı biraz olsun bahsetmeseydik olmazdı. Ha birde Philadelphia diye bir olay da var hani şu meşhur deney. Amerika’nın pensilvanya eyaletinde düşman radarlarına yakalanmamak için gemiler üzerinde görünmezlik olayını gerçekleştirmeyi planlıyorlar. Aslında bu da ayrı bir başlık olabilirdi de neyse devam edelim deney ekibinde Nikola Tesla ve Albert Einstein  da vardı. Düşünün iki dahi yanyana bu yüzden ayrı başlık olmalı diyorum ya. Neyse kısa kısa anlatayım fırsat olursa ayrı bir başlık acarım deneyin sonunda ışınlanmayı buluyorlar ama nasıl olduysa bunun sadece bir uydurma olduğu haberini yaydılar. Neden bilmiyorum. O zamanlarda bile bu kadar ciddi çalışmalar varsa şimdiyi düşünmek bile istemiyorum. Sanırım terminatör filmi gerçek olacak.

Hayatımızın her alanını büyüleyen teknolojiden kaçmak mümkün değil. Dezavantajları düşünmeden “avantajlardan” yararlanmaya devam ediyorum. Teknoloji, tarihte bilim ve mühendislikten önce geldi. Bunlar, insan ihtiyaçlarını karşılayan alet ve yardımcı aletleri yapmak veya imal etmek için gereken bilgi ve becerilerdir. Endüstriyel alanlarla ilgili üretim yöntemlerini, araç, gereç ve aletleri kapsayan bilgilerdir. Bilimin pratik yönlerini gösterir. Günümüzde keşfi kolaylaştıran veri paylaşımının aktif bir parçasıdır. Teknoloji, insanın hayatı kolaylaştırma ihtiyacından doğdu. Makalemiz sınırsız bilime genel bir bakış sunuyor. Teknoloji sitesinin faydaları, teknolojinin son birkaç yüzyılda insanlara neler getirdiğini ve getirdiği faydaları açıklamaya yetmez. Teknolojinin hayatımıza katkısını özetlemek için tek başına televizyon ve bilgisayarın faydaları bile yeterlidir. İnsanlara doğrudan ve dolaylı olarak on binlerce faydasını anlatabiliriz. Teknoloji sayesinde bilgi alışverişi kolaylaştı. Dünyanın yarısında olup bitenlerin anında bildirilmesi, hayatı daha kolay ve daha rahat hale getirir. Evden online satın alın, birkaç mil uzaktaki veya dairenizin 10. katına kadar olan etkinlikleri 2 dakikada anında izleyin. Günümüzde sağlık sektörü hemen hemen her sektörde teknolojiye güvenmektedir. DNA analizi, analizi ve cerrahi gibi birçok tıbbi uygulama teknoloji ile mümkün hale getirilebilmektedir. Teknoloji sayesinde birçok ölümcül hastalığa çare bulundu. Teknolojiye katkı sağlayan en önemli sektörlerden biri ulaşım sektörüdür. Kara, hava ve deniz taşımacılığının tüm araçları teknik ürünlerdir. Bir at bir gün, bir teknik araba birkaç saatte geçebilir, bu da başta dünya olmak üzere ülke ekonomisinin gelişmesine, sanayi ve eğlencenin yükselmesine yol açar. .. Günlük hayatımızda kullandığımız küçük ev aletleri, asansörler, ev aletleri ve daha birçok teknik cihaz zamandan tasarruf sağlar ve verimli hizmetler sunar. Teknoloji, eğitimin tüm yönlerini etkiler. Örneğin öğrenciler uzaktan teknik araçlarla ve basılı teknoloji kitaplarıyla okula geliyorlar. Basım ve yayıncılık sektöründe kullanılan teknoloji, çok kısa sürede binlerce baskının basılabilmesini sağlar. Örneğin bir matbaada bir saatte binlerce kitap basabilirsiniz. Medya departmanı haberleri teknolojiyi kullanarak yayınlar. Kameralar, kameralar, kayıt cihazları ve uydu sistemleri teknik ürünlerdir. Televizyon ve radyo teknoloji ile mümkün hale getirilebilir. Suçluları yakalamak için teknoloji kullanılıyor. Bu amaçla kullanılan güvenlik kameraları, alarm sistemleri, lokasyon sistemleri ve telsizler teknolojik ürünlerdir. Eğlence, müzik ve reklam endüstrileri tamamen teknolojiye bağlıdır. Albüm, oyunculuk, reklam ve müzik videoları, konser, film ve tiyatro oyunları hazırlamak için gerekli beceriler. , sürat tekneleri, ses hızının üzerindeki uçaklar, insansız hava araçları, hafif uçaklar, yatlar vb. teknoloji insanlığa hizmet edebilir. Bu konuda göreceli bir durum var. Başka bir deyişle, teknolojinin neden olduğu problemler teknoloji ile çözülebilir. Karşılaştırma için, kayıplardan bahsedelim: ülkeler teknolojilerine güvenerek savaşırlar. Atom bombaları, kitle imha silahları, füzeler, nükleer silahlar, biyolojik silahlar ve savaş uçakları teknoloji kullanılarak yapılmaktadır. Teknoloji insanları tembelleştiriyor ve sakin bir hayata alıştırıyor. Tüketimi artıracak teknoloji, dünyayı yeraltı ve hava kaynaklarını tanıştırdı. Yorgunluk yok. Bugün her türlü teknik ürüne binlerce lira harcıyoruz. Bir zamanlar lüks olarak görülen ekipmanlar artık bir ihtiyaç haline geldi. Küresel ısınma gibi çevre sorunları söz konusu olduğunda, teknoloji ile ilgili faktörler var. Örneğin, teknolojik tesis atıkları da çevreye atılmak için kullanılır ve nükleer teknoloji gibi süreçler kalıcı çevre felaketine yol açar. Teknolojinin belirli uygulamaları toplumda etik, ahlaki ve kültürel sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bazı değerleri olumsuz etkilemiş, bazılarını da yok etmiştir. İnternette paylaşılan bilgiler herkes tarafından kullanılmaya başlandı. İnsan gücünün yerini makineler aldı. İstihdam sorunları ortaya çıkmaya başladı. Makine verimliliği, insan verimliliğiyle karşılaştırılmaya başlandı. Bazı meslekler teknolojiye boyun eğmeyecek, bazıları ise teknolojiye direnecek. Bugün klinik "teknoloji bağımlılığı" için açıktır. Teknoloji, elektrik demektir. Her türlü teknik ekipman elektrik kullanır. Bu nedenle teknik ekipmanların yaydığı elektromanyetik dalgalar başta beyin nöronları olmak üzere vücudun elektromanyetik alanlarını olumsuz etkiler. Teknik ekipman her yerde radyasyona ve elektromanyetik dalgalara maruz kalma riskini artırır. Çocuk ve ergenlerin yaşamlarını olumsuz etkileyen yüz yüze iletişimi azaltır. Yeni nesil sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlıyor. Depresyon, stres ve uykusuzluk gibi teknolojiye bağlı rahatsızlıklar, teknoloji teknolojisinin tanımını ve önemini artırmaktadır. Bu, çeşitli mal ve hizmetleri üretmek ve amaçlarına ulaşmak için kullanılan teknolojileri, süreçleri, becerileri ve yöntemleri içerir. Bilimsel düzenlemeleri veya araştırmaları genellikle "teknoloji" olarak adlandırılır. Her türlü mühendislik süreci için mühendislik malzemeleri, bilgi, makineler, bilgisayarlar, teknoloji cihazları ve daha fazlası. İnsanların hayatı kolaylaştırmak için bilimi kullanmak için deneyimledikleri teknolojik sürece genellikle "teknoloji" denir. Doğal kaynakların kullanımıyla başlayan teknolojiler genellikle insan ihtiyaçlarından evrimleşmiştir. Her ihtiyaç farklı teknolojilerin gelişmesine yol açmıştır. Tekerleğin icadı teknolojik bir devrimdi. Yazıcının ve telefonun icadı toplumun kaderini değiştirdi. Sonunda, İnternet'in keşfi iletişimde bir devrim yarattı. Topluluk etkileşimi ve iletişimi için kaynaklar aniden İnternet'e döndü. Nükleer ve askeri teknolojinin gelişmesi, ulusları yeni teknolojiler icat etmeye yöneltmiştir. Bugün yapay zeka, nanoteknoloji ve parçacık teknolojisi hakkında konuşacağız. İşte teknolojinin önemine dair bazı örnekler. Örneğin, 90'ların sonunda cep telefonu olmadan nasıl yaşanır? Aynı zamanda internet hayatımıza girmiş ve her alanda yeni atılımlar yaratmıştır. İnternetin olmadığı bir çağda yaşayan insanlar internetin önemini daha iyi anlayacaklardır. Daha da geriye gidelim. Edison'un elektriği icadı teknolojik bir ilerlemeydi. Elektriğin eksikliğinin önemini daha iyi anlıyoruz. Günlük hayatınızda kullandığınız teknolojik cihazları birkaç gün kullanmayınız. Teknolojinin önemini daha iyi anlayacaksınız. Sonuçta günümüz ülkelerinin gelişmişlik düzeyi, sosyal yapısı ve askeri harcamaları teknolojik değişimlerle belirleniyor. Aynı zamanda "zanaat ve sanat bilimi" olarak kabul edilir. Teknolojinin sosyal etkisi ve doğası ile ilgilenen felsefe alanı "teknoloji felsefesi" olarak bilinir. En eski disiplinlerden biri olan teknoloji felsefesinin kökleri antik Yunanistan'a dayanmaktadır. Birçok tanınmış tarih filozofu bu tekniği eleştirmiş ve sorgulamıştır. İlk sabit disk 1980'de üretildi. "Teknik harika" olarak adlandırılan bu disk, yaklaşık 250 kg ağırlığında ve 0.000 dolara mal oluyor. Türkiye'de internet kullanıcı sayısı 2017'de nüfusun %67'sine ulaştı. Bu oran 2016'da %61 civarındaydı. Dünya nüfusunun yarısından fazlası en az bir cep telefonu kullanıyor. Dünyadaki tüm paranın sadece %10'u nakit olarak yapılıyor. Diğer kısım ise tamamen dijital teknoloji veya kripto para birimidir. Bilim adamları, mikropartikülleri oksijenle doldurma tekniğini kullanarak suda nefes alma zorluklarının üstesinden gelmenin bir yolunu buldular. Bombayı bulmak için arılar üzerinde deneyler yapılıyor. Teknolojinin önemini vurgulamak için İrma Erdoğan'ın hit filmi Vizontele'den bir satır paylaşın. “Dergi iki gün sonra burada yayınlanacak. anlaşıldı

Yaratılış teorisi


Birçok insanın savunduğu bir teori. Bu teoriye göre evrenin bir yaratıcı tarafından yaratılması gerekiyor. Hani şu meşhur söz vardır: bir iğne ustasız, bir gemi kaptansız ve bir yazı katipsiz olmaz. Yani demek istediği ortada bir yaratılan varsa bunun bir yaratıcısı olması gerekir. Şöyle bir bakın etrafınıza etrafınızda ne varsa hepsinin bir ustası vardır mesela bir tuğla yığını ve yanında bir duvar örmek için gerekli malzemeler olsun. Bunlar kendi kendine bir araya gelip bir bina meydana getirebilir mi? Cevap: hayır. Hatta şimdi aklıma geldi risale-i nur talebesiydi yanlış hatırlamıyorsam. Adam bir pilot kalem örneğinden yola çıkarak ateizmi çökerttiğinden bahsediyordu. Onun konuşmasından ben şu çıkarımda bulundum : bu kadar basit bir alet bile kendiliğinden oluşamıyorsa bu “kusursuz" kainat da kendiliğinden oluşamaz demek ki onu yaratan bir yaratıcı var o da Allah’tır. Böyle sayısız örnek var bu yaratılış konusunu ispatlama çabası üzerine ama bana göre hepsinin kaçırdığı bir nokta var madem var olan herhangi bir varlık bir yaratıcıya gereksinim duyuyorsa bu mantıkla Allah’ı da yaratan bir varlık olması gerekmez mi? Böyle bir savunma yapıldığında Allah yaratıcıya gerek duymaz o ne doğmuştur ne de doğurulmuştur gibi bir cevapla karşılaşırsınız. İyi de neden bu doğmamış ve doğrulmamış özelliğini sadece Allah için geçerli kılıyorsunuz.  Diğer tanrılarda da bu özellik var olmasına rağmen neden onları da kabul etmiyorsunuz. Neyse devam edecek olursak Allah kainatı yarattı.(Neden yarattıysa hâlâ çözmüş değilim) melekler filan... bilmem kaç çeşit bin âlem. En sonunda canı sıkılmış olacak ki âdem peygamberi yaratıyor topraktan. Bu toprak olayı da apayrı bir olay. Allah meleklerine seslenir ademi yaratacağım diye. Allah'ın Her konuda her dediğini sorgusuz sualsiz  kabul eden melekler bu konuda nedense bir itiraz girişiminde bulunurlar. Biz sana durmadan ibadet ve itaat ediyoruz. Neden sana karşı çıkacak ve sana isyan edecek canlılar yaratacaksın ki. Ve Allah  ben sizin bilmediğinizi bilirim der ve kestirip atar konuyu. Cebrail’e emreder dünyanın çeşitli yerlerinden farklı farklı toprak türleri getir (kimisi de derki bu farklı topraklar ırkları temsil eder) Neyse Cebrail gider tam toprağı alacakken toprak dile gelir ve benim toprağından eksiltme diye yalvarır. Cebrail ne yapsa da alamaz ve eli boş döner. bir meleğin sorgusuz sualsiz Allah’ın emrini yerine getiren bir varlık olması gerektiğine rağmen. Bu sefer Mikail gider aynı senaryo onda da yaşanır. İsrafil derken en sonunda meşhur Azrail gider ve toprağın yalvarışına aldırmadan toprağı alır ve allah’a götürür (kimisi de der ki bu yüzdendir ki canlıların canını almakla Azrail görevlendirilmiştir) Allah toprağa şekil verir ve ruhundan üfleyerek can verir ve onu cennetine koyar. Böyle böyle olaylar gelişir. Gelişir gelişmesine de Söyler misiniz bana okuyanlar, okuduklarını anlayanlar, onu yargılayacak ve reddedecek cüreti nasıl kendinde görürsün diye çıkışmayın. Ben ise onlara cevaben şu manifestomu okuyorum.
klanının üyeleri, medeniyet abidesi, varoluşun nihai formları ve en canlı varlıklar, varlıktan cam gibi olmamaya değişen, potansiyellerinin farkına varmadan mühürlenmiş zarflar. Şimdi korkmayı bırakın ve kendinizi ve içindeki dünyayı keşfetmeye başlayın! 
Biz insanlar bilinmeyenden korkarız. Bilinmeyen, varlığımızın bütünlüğünü tehdit eden bir olgudur ve biz onu kaçınılması ya da araştırılması ve tüm sırlarının geri alınması gereken bir olgu olarak kabul ederiz. Durumun yaklaşık 
kişinin zayıflığından ve dünyadan soyutlanma nedeniyle bir kaçış refleksinin gelişmesinden sorumlu olduğu düşünülüyor, ancak yaklaşık 
kişi için bilinmeyen her fenomen bir depo, keşfedilecek hazineler olarak kabul ediliyor. Bilim ve sanat gibi tüm meslekler, insanlığın bu muazzam yaşam hazinesini keşfetmek için yarattığı araçlardır. Hiç şüphe yok ki, bu keşif o kadar kolay olmayacak, 
, insan hayatını ve insanlığın asırlarını alabilir, ancak kaşifler meraklı bir tehlike olana kadar asla pes etmeyin. İşte biz insanlar bu garip uçsuz bucaksızlığa can simidi olmadan dalıyoruz, bazen boğulma tehlikesiyle karşı karşıyayız, bazen bizi aşağı çekiyoruz, görünmez bir el bizi sudan çekiyor, bu uçsuz bucaksız, bazen çekiliyoruz. vurmak. İstisnasız herkes hayatını şüpheyle geçirir. Şüphesiz en büyük kaygımız varlığımızı anlamlandırmaya çalışmaktır. Bu sorgulama, insan merakını besler ve belirsizliğini ortaya çıkarır, ancak her zaman faydalı sonuçlar doğurmaz. Elbette, bu girişi yazarken makalelerin akademik ve edebi dilde yazılma biçimi beni şaşırttı, ancak gerçekte bu sorular bilimsel kelimeler değil, kelimelerin kullanımındaki uyumdur. Aslında, bilinçli bir düzeyde, insanlar bu istekleri içe dönük bir tarzdan ziyade sanatsal bir tarzda yaparlar. Bu makaleyi yazarken bile, insanlar size altı kırmızı çizgiyle 
yanlış kelime söyleyen Microsoft Word'ün aksine bazen sorular soruyorlar. Varlıklarının bir anlamı yoktu ama sanki bağımlı olmak istiyorlardı. Curiosity ayrıca Cuff Mountain 
'deki Red Apple hakkında bilgi edinmek istiyor, ancak yapacak çok işi olduğu için tek yol olarak kendi Mind Training Aracını kullanıyor. kaybolmuş bir araba, zihninin trenine girdiği tüm karanlık tünellerden habersiz. 
bu kayıpları bir sanat vazosunda birleştiriyor ve bizi yeni bir anlamla tanıştırıyor. Bazen değiştirilirler, bazen öldürücüdürler ve en az 
delirirler. 
Varlık devam eder ve Varlık yaşar, var olmak için yarattığı araçları kullanarak öğeleri yaratır ve dönüştürür. 
soğutucular, defterler ve ilaçlar için ağaçlar, çiftliklerde hayvanlar yaratılıyor, sonra yok ediyor, yok etmeye devam ediyor, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra da sanat yapıyor, bazen kendi çıkarları için savaşıyor, 
'de insanları nasıl yok edeceğini biliyor, eğlendiriyor. savaşır, halkla barışır, cesaret toplar, anlaşmalar yapar, iki varil petrolü unutur, ikisi 
milyon kaybeder. Bagaj için yağ, araba ölmeye başladı ve 
çalıştı, araba pazarın ortasında patladı, intihar bombacısı patladı, savaş yeniden başladı, ateş edenler oraya bir anıt dikti. Bunun yerine, neşesinde 
kanla patladı. Ölüler adına, insanlarla başlayan ve devam eden ilginç bir ölüm döngüsü. Kuşkusuz kâşif, ölümünü bilmeden keşfini yapamazdı. 
Merak insanın en büyük hizmetkarıdır ve yaylayı gezdiğini öğrendiğinde siyah ten rengine rağmen 
. yüzyılı almıştır ama savaş bir kanundur. Kült dışında, kelebeklerin kozalarından kurtulmaya çalışmasına yardım etmemek onun için gerçek bir iyilik 
. Onu atsa bile, ayağına plastik sandalet giyen 
kişi Afrika'da fakir, yani 
tasarımcı ayakkabılarıyla özgürce koşamayan, şehrinde gerçek bir fakir adam. Kim olduğunu anlayacak, anlamaya devam etti. Uzaya bakan, karanlık çağı unutan ve evrenin yaşı başlayan bir adam, 
ölümlü bedeninde hevesle yeni bir macera arar ve 
, bilgisayarların sanal dünyasına atlamayı seven bir çocuğu ima eder. "Hoş geldiniz. Tam ışıkta teknoloji çağı" diye yazdı. 
Allah'ın yarattıklarına aşık olur Bir şeyler bulur, yaratır, yaratır, yaratıcı oyunlar der, yaratıcı 
başlığına çok düşkündür ama duruyor yalnız bırakıldığımı iddia etmiyorum.
Gemi kafasında çılgın sorularla yolculuğuna devam ediyor, yazım hatalarıyla dolu kesinlikle merak etmeyin, 
serbest dernek, benim fikrim bulutlardaki uçurtma gibi Skip, 
uzmanın "deli" dediği o zaman tamamen özgürüm , sözde toplum medeniyetten yürürken çılgın bir deli istasyona yaklaşmak bir çelişkidir bilmiyorum ne 
bilmiyorum zaten 
'nin elden çıkacağını düşünmüyorsam, benim için mükemmel bir huni, ve stilistler de satışlarını patronlarına satıyorlar Yapmak zorundaydılar, bu noktada 
heyecanlandı. Tren kaymaya devam ediyor ve devam ediyor. Kaçtığı tek şey senin çılgın, tutarsız, önemsiz medeniyetin, aslında beni deli eden sensin. 
sivrisinek sürüsünü ısırdığı için yok ettiği bir insan barbar kolonisi, aslında size sağladığı kanla yumurta yetiştiren zeki bir sinek olduğunu keşfetti. Maalesef 
, ama ben ne diyorum? Siz, bir kişinin düşüncesini geliştirmek için varlığını azaltmayı hak ettiğini düşünen aynı kişi. Bencil ve seçkin yaratık, kibirli ve nankör. Üzücü olan şu ki ben bir insanım, taşıyıcı bir bedende bir insanım ve tek amacım ruhumu kurtarmaya çalışmak, kendimi senin ellerinden kurtarmaya çalışıyorum, deli olduğumu biliyorum çünkü farklıyım senden, ama ben bunu istiyorum. Kalbimde senden saklanmalıyım, en karanlık kuyuda saklanmalıyım, ama beni kaybettiğin kalbinde bulamazsın. Zekisin ama öğrendikçe daha da akıllı hale gelen yeni 
'min varlığı seni ve beni barbar uygarlığınızdan kurtaracak. 
'de ben karardıkça her şey aydınlanıyor Her şey, senin suni güneşin kaybolduğunda, içimdeki ışık ne kadar parlıyor ve ben kalbimi ne kadar yakıyorsam, o kadar parlak oluyorum. 
Sanırım öyle, belli belirsiz trene bakmanın sevincini anlamaya başlıyorum. Ve kalbimde 
numaralı trenin koridorlarında dolaşmayı bıraktım. 
Ve Mindtrain yolculuğu son istasyonda sona erdi ve bavullu tek tren yolcusu gizlice inince, 
yorgun bir merdivenle yabancıya gönderildi ve ortadan kayboldu. . 
ruhu kaçırılan ipin ucuna bir balon koyar ve mavi bulutlarda sallanır, yaramazlar bu balonu ister, 
balonu ipin ucuna geri getirir ve diğer kıskanç çocuklar yapabilir.. Onu kaldırın ve diğerlerini incitmemek için güzelliğine dokunulmaması için baloncukları patlatın. Son bıraktığım enkaz sokaklara saçılmış, yoldan geçenler 
'den nehre, oradan denize, oradan da denize su ile karışarak bana derin bir huzur getiriyor. Gönül balık olur 
'nin anlamsız denizinde, kalbim bir oltaya takılır özgürlüğümün enginliğinde ve yemek yerim 
, psişemin son parçası vitamin olur öyle ruh bir kişinin fikrini verebilir. 
Ve ruh treni yolculuğu son istasyonda sona erdi, sıradan bir bavulu olan tek yolcu indi ve 
bilinmeyen bir dünyaya götürüldü ve yorulmadan ortadan kayboldu. Ve biz bunu ahenkli bir dille bir akıl hastalığı olarak teşhis ediyoruz. 
Ama her şey saf bir merakla başladı.




Yaşamak


Yaşamak...
Hayatını sürdürmek ve türevi anlamlara gelen bir terim peki gerçekte böyle mi yaşamak. Kısmen doğru olsa da bizim gibi bilinci olan canlılar için daha fazla anlam barındırabilir bu kelime. Bir bitki canlı olarak yaşar evet ama sadece canlılığını sürdürür. Bizim gibi sevinemez, üzülemez, karar veremez, iyilik veya kötülük  yapamaz. Ekolojik açıdan düşünürsek doğaya bizden çok iyiliği dokunur ama bunu yaptığının farkında olmaması veya bunu yapmayı istemesi gibi bilinçli hareketleri oĺamadığından (belki ilerde olabilir) bu kelime şimdilik sadece bizim için başka başka anlamlara gelebilir. Neyse asıl söylemek istediğim konuya gelirsek birçok insan kelime anlamının dışında yaşadığını zanneder fakat bence toplumun %90’lık kısmı sadece kelimenin anlamına uygun yaşar. Hayır ben öyle değilim, farklıyım  dersin şimdi sen ve haklısın da farklısın hattâ eşsizsin. Senden bir tane daha yok dünyada. Bu herkes için geçerli. Evet. Yaşamak diyordum. Yaşamak yürek ister. 
Belki de bu yüzden çoğu insan canlı doğmaz. 
çoğu sadece yaşadığı günü kurtarır ve 
hayatta kalmaktan mutludur. Ezilirler, seninki gibi. Aynı Varlık 
Cesaret ister. sarsılmaz gerçekleri kabul etmek ve bu kararlılıktan yeni bir yaşam zevki yaratmak Değiştirebilirsin Her şeyi değiştirmeye çalış 
Düşündüğün gibi, korkutucu insanlar 
bu dünya, zorluklar, yaşam koşulları vs. değil. 
kişi kendinden daha çok korkar. 
duygularından, kusurlarından, acılarından, coşkusundan korkar..." Geçen yüzyıl, hayır Şaşırtıcı değil insanın özünün, ruhun kısaca  her şey varken aynı kalması şaşırtıcı değil. sürekli değişiyor... 
Yaşıyor diyoruz. 
Aile, çevre, doğa ile kesintisiz iletişim… 
Yeni arkadaşlar edinir, farklı şehirleri ziyaret eder ve muhtemelen farklı ülkeler tanırız. Evliyizdir. 
çocuğumuz da olabilir. Bazılarımız boşluğunu kaybedebilir ama beynimizden geçen düşünceler bizi rahat hissettirmez.
Her zaman dışarıda değil, içimizdedir, çoğu zaman gürültü. 
Sıkılmış hali, diğer her şey gibi, monoton hale gelir. Ve yorgunluk bizi asla terk etmez... 
Ama hep yorgun... yorgun... 
Beladan başka bir şey kalmaz! 
hayatta inatçı olmayı bıraktığımızda ve bin bir bahane ile uyum içinde olduğumuzda elde ettiğimiz tek şeydir. 
Bugün nehrin akıntısına kapılmak daha da zor görünüyor. Yeni bir kapı açıp kapı açıkken girip çıkmak konusunda daha da gerginim! ... 
Wild haklı, yani "insanlar kendilerinden daha çok korkarlar" der. Çünkü kendini gerçekleştirmenin ilk ve en büyük adımının kendini bilmek olduğunu bilen ama ona sarılmayan, hayatı erteleyerek tüketir. 
Yine, insan en az sevgiyi yer ve farkında olmadan kendisine en güçlü nefreti verir. 
Sözle ifade edilsin ya da edilmesin tüm duygularla iç içe yaşamak yürek ister. Kenardan değil merkezden yaşamak, risk almak ve lezzetin kıymetini bilmek cesaret ister. 
Yük olmadan sorumlu bir şekilde yaşamak cesaret ister. Bilmiyorum, bu yüzden karmaşıklaştı belki her şey. 
İçimizde saklı arzularımız var ama harekete geçiremiyoruz. Ama hareket varoluşun kanıtıdır... 
Sonra hızla kalkarız ve döngünün başında birbirimizi anlamaya başlarız, neyi değiştiremeyeceğimizi ve neyi değiştiremeyeceğimizi kabul ederek. Yapabilecekleriniz için yürekten çalışın!


Uyku


Bizi sağlıklı tutan birçok faktör arasında uyku önemli bir yer. Yemek gibi temel fiziksel ihtiyaçlardan biri de uykudur. Günlük yaşamımızın verimliliği, geceleri yaşadığımız uyku kalitesi ile doğrudan ilişkilidir. Vücudumuz ve zihnimiz, uykuda uyanmanın verdiği hasarı onarabilme özelliği ile ertesi güne dinlenmiş ve fonksiyonel bir şekilde başlar. Gün içerisinde hafızamız güçlenir ve hareketlerimize daha fazla dikkat ederiz. Uyku bozuklukları, performans düşüklüğü, konsantrasyon eksikliği, hoşgörüsüzlük, karamsarlık, öfke, kaygı ve aşırı duyarlılık gibi birçok olumsuz durumla ilişkilidir. Bağışıklık sistemimize zarar verir ve hastalıklara kapı açar. Sağlıklı bir vücut için düzenli bir uyku düzenine sahip olmak çok önemlidir. Yetişkinler için günde 79 saat uyku yeterli iken çocuklar için 1012 saat uyku yeterlidir. Daha iyi bir uyku kalitesi için aşağıdaki uyku hijyeni ipuçları uygulanabilir: 
1) Her gün aynı saatte yatağa gidin. Çok yorgun olsanız bile, her zamanki saatinizde uyumaya çalışın. 
2) Her gün aynı saatte yataktan kalkın. Farklı bir saatte yatsanız bile, ne olursa olsun sabah 
'de uyanın. Hafta sonları bile bu kurala bağlı kalın ve her zaman aynı saatte uyanmayı alışkanlık haline getirin. Uyku rutinini sürdürmek için uyku ve başlama zamanı çok önemlidir. 
3) Uyandıktan sonra yatakta kalmayın. Şekerleme yapmak bir rahatlama değildir ve uykunuzu bozabilir. 
) Onu uyumaya zorlamayın. Uykunuz gelene kadar uyumayın. Uykusuz 30 dakikadan fazla yatakta kalırsanız, meditasyon yapmak (örneğin, karanlıkta kitap okumak), sıcak duş almak gibi rahatlatıcı aktivitelere katılmak veya rahatlatıcı bir müzik aleti dinlemek için yataktan çıkın. dönüş. Uykun geldiğinde uyu. 
5) Akşamları kahve, çay, kola, enerji içecekleri ve alkol gibi içeceklerden kaçının. Bunun yerine sıcak 
süt, ayran, ıhlamur, adaçayı, papatya gibi içecekleri tercih edebilirsiniz. 
6) Yatmadan önce yemek yemeyin (yatmadan yaklaşık 2 saat önce). 
7) Sadece uyumak için bir yatak kullanın. Yatakta yemek yemeyin, TV izlemeyin veya kitap okumayın. 
8) Yatak odanızın sessiz ve karanlık olduğundan emin olun. 
9) Geceleri düzenli olarak egzersiz yapın veya yürüyün, ancak yatmadan 3- saat önce yorucu fiziksel aktivitelerden kaçının. 
10) Günde bir saatten fazla uyumamak. 

Uykusuzluğun dünyadaki birçok hastalığın nedenlerinden biri olduğu söylenir. Uykusuzluk son yıllarda giderek daha ciddi bir sağlık sorunu haline geldi. Obezite, uyku bozukluklarının neden olduğu tehlikeli hastalıklardan biridir. Obezite ve uykusuzluk birbirine neden olur. 
kişi uyuyamadığında vücutlarında bazı hormonal dengesizlikler meydana gelir. Bu kilo alımına neden olur. Örneğin kortizol 
hormonu normal koşullarda gece en düşük düzeyde, gündüz en yüksek düzeyde salgılanır. Uykusuz kalındığında kortizol 
hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle vücuttaki yağ miktarı artar. Beynimize doyma sinyalini veren leptin 
hormonu, acıktığımızda salgılanan ghrelin hormonudur. Uyuyamadığınızda, daha fazla ghrelin ve daha az leptin ile aç kalırsınız. Sonuç olarak, gece yediğiniz yiyecekler kilo almanıza neden olacak şekilde geri gelecektir. 
Araştırmalar, günde 8 saat uyuyan kişilerin, günde 5 saat uyuyanlardan daha fazla yağ kaybettiğini bulmuştur. Bir araştırmaya göre, günde beş saat uyuyan insanlar, normal uyuyanlardan 300.
kalori daha fazla tüketti. Dolayısıyla obeziteye neden olan temel sorunun uykusuzluk sorunu olduğu ortaya çıkıyor. 
Peki, iyi bir gece uykusu almak için diyetimiz ne yapmalıdır? 
Akşamları yüksek yağlı ve yüksek yağlı diyetlerden kaçının. Yağlı yiyecekler yemek hazımsızlığa neden olabilir ve uykuya dalmanızı engelleyebilir. 
süt ve ürünlerinde bulunan triptofan adı verilen amino asit sayesinde daha rahat uyuyabilirsiniz. Yatmadan 2 saat önce bir bardak süt içebilirsiniz. Uyku artırıcı 
amino asit triptofanı içeren diğer besinler ceviz, badem ve fındık gibi kuruyemişler ve elma, muz ve kayısı gibi 
meyvedir. Yatmadan 2 saat önce 987 badem veya 23 fındık, yoğurt, 
daha kolay uykuya dalmanıza yardımcı olacaktır. 
Türk kahvesi, filtre kahve, taze demlenmiş çay ve enerji içecekleri kafein içeriği yüksek içeceklerdir. Uykusuzluk çekiyorsanız, yatmadan 56 saat önce bu kafeinli içecekleri azaltmalısınız. 
Melissa ve Papatya, size güvenlik hissi veren bir bitki çayıdır. İyi bir gece uykusu için yatmadan 1 saat önce 1 bardak içmelisiniz 
.




Hepimizin çok sevdiği ve sürekli tam alamadığımızdan dolayı şikayet ettiğimiz hatta baldan tatlı olarak gördüğümüz bir dinlenme türü. Uyku bedenimiz için biyolojik bir ihtiyaçtır. Bu sürede beynimiz gün içindeki yorgunluğunu uyku sayesinde atar. Uykudayken kimimiz güzel rüyalar görürken kimimiz de kabus olarak nitelendirdiğimizi rüyalar görürüz. Bu rüya olayını çeşitli şekilde anlamlandıranlar olmuştur. Bilimsel açıdan baklırsa rüya gün içinde yaşadıklarımız ve daha önceden yaşadıklarımızla bilinçaltımızdaki düşüncelerin, korkuların endişelerin , mutlulukların ortaya çıkışıdır. Rüyalarımızdaki abartılı olaylar ve olağanüstü yaratıklar da uyurken bilincimiz bizim kontrolümüzden çıktığından ve herhangi bir kontrol mekanizması da olmadığından beynimiz bu olayları abartır. Mesela birisine çok sinirlendiniz ama hıncınızı alamadınız ama çok almak istediniz yine de alamdınızsa bunu bir süre sonra unuttum sanırsınız ama aslında unutmazsınız bilinçaltınıza atmış olursunuz. O olaya karşı duyduğunuz istek orada filizlenir ve size rüya olarak sunulur. Siz onun için ne fantaziler kurduysanız beyniniz buna biraz abartı ekleyerek size sunar ve o gece rüyanızda adamı tek elinizle bir ip sallar gibi sallayabilir ve onu gerçek anlamda yerden yere vurabilirsiniz. Böylece içinizde kalıp düşünce kalabalığı olmasın diye beynimiz böylece kendini deşarj eder. Ne yazık ki her zaman deşarj ederk kurtulamayabilirsiniz çünkü eğer bilinçaltınızdaki düşünce sizin için kötü bir hatıra ise bu sizin için geri dönülemeyecek bir yere götürebilir. Şizofreni olmaya kadar yolu var bunun. Bilindiği üzere beynimiz gerçek ile hayali veya rüyayı birbirinden ayıramıyor bu yüzden gördüğümüz her rüya bize gerçekmiş gibi gelir. Mutlu bir rüya gördüğümüzde bu yüzden mutlu olur bir kabus gördüğümüzde de bu yüzden korkarız. Daima güzel rüyalar görmeniz dileğiyle... 

Oyun


Eski zamanlardan beri insanoğlunun hem stres atmak hem de gerçeklikten biraz uzaklaşmak için icat ettiği çeşit çeşit eğlence biçimleridir. Oyun sayesinde gelişmişlik seviyemiz bu seviyeye geldi diyebilirim. Neden dersek gerçek hayatta yapamadığımız bazı şeyler bize oyunda yapma imkanı verir. Mesela birini öldürürsek hapse atılırız özgürlüğümüze bir sınırlama getirilir. Hırsızlık yapamayız aynı şekilde. Yeterli paramız yoksa istediğimiz şeyi alamayız. Bazı kurallar çerçevesinde yaşamak zorundayız. Oyun dünyası bize bütün bunların dışında yaşanılacak bir yer sunar. En basitinden sek sek oyunu hayatın bize getirdiği stresi atmamızda bize yardımcı olur. Sek sek oyunu oynayan çocuklara baktınız mı hiç nasıl da hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi sadece eğlencelerine odaklanmış görünüyorlar.
Anonim bir şiirde şöyle der:
Eski yastık.
Bana yüzünü göster.
Gösteremiyorsan, poz vermeyi dene. 

Bu oyunu en son ne zaman oynadın?
Ne zamandır onu bulmak isteyip ya da bir köşede saklanıp onu bulmak istememek ikilemiyle yaşadın?

Bu konulara harcanan zamanın, günümüzden uzaklık ve stresin nedenleriyle başa çıkma mekanizmalarının yetersizliği ile doğru orantılı olduğunu varsayıyoruz. Test kurulumu size kalmış. Hipotezimi yüzlerce kez değiştirmeye çalıştım. Güncel tarihe yakın bir oyun oynayın ve stresli ve zorlu olduğunuzu kanıtlayın!
Küçükken çorapla oynardım. Annem de çekmeceye kum koyar, elindeki çoraplarla gülerek oyun oynar, yemesine izin verir ve değerli zamanını harcardı. Çoraplı
oynadığımı hatırlamıyorum ama herkes onun aptal bir çocuk olduğunu söyledi. Bir gün bu sevdiğim oyun beni
'ye götürecek, nasıl? Metni biraz daha okumazsan, sana söylemem.
Winnicott, oyunu bir geçiş alanı olarak tanımlar. Oyun yoluyla çocuk, içsel gerçekliğini dış gerçekliğe yaklaştırarak ruhsallaştırılabilir. Çocuğun içsel dürtüleri oyun yoluyla iletilir, sevilme ihtiyacı,
şiddet eğilimi… bu dış dürtüler oyun yoluyla oluşturulur ve yapılandırılır. Oyun, çocuklarda
davranışı modellemenin en ideal yoludur.
Ceza hiç anılmaması gereken bir kavram. Şiddet oranını gösteren
araştırma varken ve medyada bu kadar çok şiddet içeren dizi/dizi varken bunu toplumda suistimal ediyoruz. Ah, ceza sisteminden uzak durun...
Zimbardo ve Bowlby gibi bilim adamları bu konuda yeterince araştırma yapıyorlar... Tabii ki, aktivite arttırıcı
büyük rol oynadı. Ancak, takviyeleri başarılı bir şekilde sunmak için yöntemin uyarlanması gerekir. Bugünün ebeveynleri
'deki iyileştirmeleri donanım iyileştirmeleriyle sınırladığından, şimdi
paradoksundan memnun değiller. Ödüllendirici davranışlarla pekiştirilir. Basitçe söylemek gerekirse, çocuklar bir bisiklet satın aldıkları için minnettardır. Oyuncak almadan öğrenmeyi reddeden yaramaz bir çocuk ve ailesinin hikayesi.
Doğru zamanda oynamazsanız, çocuklar sizin gelişim oyununuzu kurallarına göre oynamazlar.
Ve eğer çocuğunuzla oynamazsanız, her türlü teknik şeyle oynayacaktır. Sonra çocuğunuzdan şikayet etmeye başlıyorsunuz, “Bu çocuk bilgisayarlardan ne anlıyor?”...
Ben senin çocuğunla oynuyorum demiyorum. O yüzden bu yazıyı ben yazmadım! Bunu henüz çocuğu olmayanlar için yazıyorum,
...
Çocuk gibi oyna dedim.
Ocak ayının ilk haftası sabah erkenden bavulumla İstanbul'a çıktım. Hedefim hala çok uzakta.
eldivenim var ama kahramanımın eldiveni yok, bavulu var. İçimdeki çocuk yerde kartopu yapıp atmak istiyor.
Kalbimdeki ses, "Sen harika bir kadınsın ve eldivenli, valizli insanlar var. O küstahlık ne? Ve demek istediğim
bu hiç adil değil. Sonuçta bu hiç adil değil. Tutamıyorum ve kartopu fırlatıyorum Kahramanım elindeki bavulu düşürdü, arkasına baktı ve hemen gülümsedi. Üşümediğimiz için mutluyuz. Ya oynamazsam?
Cevap vereyim: Sakince birbirimizi düşünecek ve uzun uzun konuşacak harika insanlar olacağız.
oyun oynadığımda mutlu olduğumu düşünüyorum. Stresimiz azaldı. 
.
Çok düşünmüyorum, yazıyorum.
Kimse dikkatli görmedi yazdıklarımı...
Yazdım çünkü paylaşmaya cesaret etmek istedim.
Hadi, tekrar oyna!
Not: Çoraplar nasıl çalışır? Yorulmadan okuyanlar için. Bir gün, tacize uğrayan 987 yaşındaki bir kızla röportaj yaparken, ailesinden bizi bir süre yalnız bırakmalarını istedim. Yazar çıkınca
benimle büyük bir sır paylaştı ve "Biliyor musun, sihirli çoraplarım var!" dedi. Her seferinde
çorabı sıkmadan önceki gibi esneyip bekler ve iyileşir. Çoraplarını görmek istiyorum ama bende var.
Aldığım çoraplar da yırtıldı. Biz de kendimiz için malzeme yapıyoruz. Eski bebek çorapları Magic Puppet Socks
'ye dönüştürüldü. Terapist ya da çocuk yoktu, etkinliği sadece iki oyuncu şekillendirdi.

Sen


Sen...
Kiminin dünyasında bir figüran kiminin hayatında ise sadece konuk oyuncusun. Gerçi hepimiz burda misafiriz ama...
Hayat denen bu koca sahnede sana bir görev verilmiş. O da kendi senaryonu yazman. Ister kendini başrol yap ister sevipte sevilmedigin sevgilini istersen anneni-babanı yada çoğumuzun yaptığı gibi elalemi başrol yap. Senarist de sensin yönetmen de yapımcı da...
O yüzden kendini sev, sevmeyeni de sev ama kendini kullandırtma. Unutma bu dünya sadece senin. Başkasının değil dedim ya yönetmen de sensin senarist de.
Kimse seni sen kadar iyi anlayamaz çünkü kimse sen değil. Ayrıca bu kimsenin suçu da değil. Çünkü herkes kendi aleminde yaşıyor. Hepimiz tam anlamıyla birer egoistiz. Biraz abarttığımı ve bazılarına haksızlık ettiğimi düşünebilirsin. İstediğini düşün ama tam olarak öyleyiz. Şöyle düşün bir anne çocuğunu sever değil mi? Bu da sorumu tabiki sever ama işin derinine inersek durum hiç de öyle değildir. Çünkü bir anne çocuğunu 9 ay karnında taşır onun sancılarına katlanır, arasıra kendisinden tekme de yer yine de gıkı çıkmaz. Çünkü annedir o. 9 ayın sonunda çocuk dünyaya gelir ve anne rahatlar ama asıl sancılı süreç bundan sonra başlar. Baba bu süre zarfında hiçbir şey yapmaz gerçi yapacak bir şeyi de yoktur ya neyse.
.
Konumuza dönecek olursak anne çocuğunu neden sever? Bu soruyu kime sorarsanız aşağı yukarı aynı cevabı alırsınız: Anne o. Anne sever anne katlanır anne sabreder. Fakat bunların hiçbiriyle alakası yoktur. Başta da dediğim gibi herkes sadece kendini sever. Böyle de olmak zorunda yaşamak için. Peki bu anneler için nasıl geçerli olabiliyor çünkü bir anne çocuğu için gerekirse kendini feda edebiliyor. Hatta insanı bırakalım hayvanlarda da aynı durum söz konusu. Peki nasıl olur da anne egoist olabiliyor. Anne çocuğuna hamile kaldığı günden beri başta da saydığım sebeplerden dolayı yani tekmeleme olsun sancılar olsun bu eziyetler sonucunda dünyaya yeni bir canlı meydana getirmiştir. Onun sayesinde o canlı doğmuştur. O canlı onun parçasıdır ve eziyetlerin bir ödülüdür âdeta hattâ bir araştırmaya göre doğumdan hemen sonra anne çocuğunu kucağına aldığında sanki bir maça çıkmış da kupayı kazanmış gibi bir sevinçle alır kucağına ve biz de buna annelik duygusu deriz. Işin tuhaf yanı  çocuğu babanın kucağına verince babaların %90’lık kısmı hiçbir şey hissetmediğini söylemiştir. Çünkü baba başta söylediğimiz eziyetlerin hiçbirini çekmemiştir. Bu yüzdendir ki anneler de bu işin içinde. Peki leyla ile mecnun veya kerem ile aslı ya da mem u zin gibi efsane aşklar da mı öyle. Ne de olsa mecnun leylası için çöllere düşmüş kerem aslısı için dağları delmiş. Bu kendisinden başkasını sevmeye delil olmaz mı sonuçta kim başkası için böyle davranışlarda bulunur ki.  Bu olaya şöyle basit bir örnek ile cevap vermek istiyorum. Şöyle düşünelim Ali diye biri Ayşeyi seviyor ayşe de aliyi seviyor olsun ve bunlar beraber mutlu olsun aradan birkaç yıl geçtikten sonra  ayşe bir gün ali ben senden sıkıldım artık seni sevmiyorum ben artık ahmeti seviyorum desin ali ne yapar bu durumda ya da ne yapmalı veya ali'nin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız. Ben kendi fikrimi söyleyeyim ya benimsin ya da kara toprağın demezdim ama içten içe kızardım kendisine sonuçta bu durumda yapılacak çok fazla bir şey de yok sanırım. Ama eğer insan sadece kendini sevmeseydi bu duruma mutlu olması gerekirdi. Çünkü sevdiği kişinin mutluluğu başkasında bulması sorun değil sadece o orda mutlu mu değil mi mutluysa sorun olmamalı
Çünkü sadece kendini düşünen biri bundan hoşnut olmaz sevdiği kişi başkasını seviyordur bu ona dayanılmaz gelir hatta bu yüzden ya benimsin ya da kara toprağın gibi olaylar meydana gelmektedir. Kısacası sadece kendimizi seviyoruz...

yalnızlık


Yalnızlık...
"yalnızlık, müziğin bile seni dinlemesidir." 
der özdemirasaf 
İnsan bazen yalnız olmak ister tabi benim gibiyseniz bu istek sizde baya yoğun demektir. Yalnızlık Allah’a mı mahsustur gerçekten yoksa bu işte bir terslik mı var. Terslik var diyorum çünkü ne kadar başarılı bilim adamı yada filozof varsa hepsi de yalnızdılar. Peygamberlere bile peygamberlik yalnızken verilmedi mi? Evet insan sosyal bir varlıktır bunu en iyi benim gibi asosyal kişiler anlar. Asosyal olduğumu kabul ediyorum ama bu çoğu zaman bana ödül gibi geliyor. Sizi seven biri yok, sizden nefret eden biri yok (varsa da asosyalliğiniz tüm bunların gösterilmesine engel olduğu için bir şey fark etmiyor) sadece siz ve siz. Bu bazen sıkıcı olsa da çoğu zaman güzel geliyor. Yalnızlığı kötülememek lazım sonuçta insan bu gelişimini yalnız olmaya borçlu. İnsanoğlu başta yalnız yaşıyordu düşünme becerileri geliştikçe toplumsal olarak daha güçlü olunabileceğini ve daha az çabayla daha çok yiyecek içecek vs. bulabileceğini öğrendi tabi bunları da kendi kendine sorduğu sorular sayesinde bulabildi. Çünkü soru sorabilmek daha doğrusu doğru soruyu sorabilmek çok önemli. Mesela telefon icat edilmeden önce mucidin kafasında acaba insanlara uzaktan sesimi duyurabilir miyim gibi sorular geçmiştir mutlaka ve sorular böyle ilerleye ilerleye çoğaldı mucit de bunlara cevap buldukça telefonun icadı mümkün oldu. O yüzden yalnızlığı küçümsememek lazım sonuçta telefon gibi diğer kullandığımız aletler de yalnız kişiler tarafından bulundu.

Yalnızlık...
Birine ödül, diğerine ceza.
Bazen insanlar yalnız kalmak isterler, tabii ki benim gibiyseniz, bu arzu sizin için çok güçlüdür. Yalnızlık gerçekten Allah için mi yoksa bir sorun mu var? Ne kadar başarılı bilim insanı ve filozofun yalnız olduğu önemli değil, bu yüzden bir şeylerin yanlış olduğunu söylüyorlar. Peygamber yalnızken bir Peygamber bile kabul etmedi mi? Evet, insanlar sosyal yaratıklardır. Bunu en iyi benim gibi sosyopatlar anlar. Elbette, antisosyal, ama çoğu zaman bana bir bonus gibi geliyor. Kimse sizi sevmiyor veya nefret etmiyor (asosyal doğanız her şeyi göstermenizi engellediği için seviyor olmanızın bir önemi yok), sadece siz ve siz. Sıkıcı olabilir, ama çoğu zaman sorun değil. Suçlu yalnızlık değil sonuçta bu gelişmeyi sadece kendisine borçluyuz. İlk başta insanlar kendi başlarına yaşıyorlardı, ancak düşünme becerileri gelişti, daha az çabayla sosyal olarak güçlendiler ve yiyecek ve içeceklerin arttığını fark ettiler. Doğal olarak, kendisine sorduğu sorular sayesinde onları bulabileceğini biliyordu. Doğru soruları sorabilmek veya sorabilmek çok önemlidir. Örneğin telefonun icadından önce insanlar uzaktan konuşmanın mümkün olup olmadığını merak ediyorlardı ve cevaplar bulunduğunda soru sayısı arttı ve telefonun icadına izin verdi. Bu yüzden telefon gibi kullandığımız diğer tüm cihazların yalnız insanlar tarafından keşfedilmesinden sonra yalnızlık hafife alınmamalıdır.

Hava karardığında paltomu çıkarır, televizyona koşar, bilgisayara koşar ve ne zaman yalnızlığımı gidersem, sevgisini ifade etmek için umutsuzca konuşacak birini ararım. Konuşabilen, nefes alabilen, gülebilen, duygularını paylaşabilen, öfkesini ifade edebilen, birini dinleyip duyabilen biri... Yalnızlık zor... Orhan Veli Dediği gibi:
Yalnız yaşamayanlar için değil. Biliyorum:
Sessizlik insanlara nasıl bir korku getirir?
kişi kendi kendine nasıl konuşur?
Aynaya koştuğunda
ruhunun arzusu.
Bilmiyorlar.
Yalnızlık niceliksel değil niteliksel bir sorundur. Başka bir deyişle, mesele sahiplerin sayısı veya ilişkilerin sıklığı değildir. Mevcut ilişkileri olan bireylerin doyum düzeyleri ve mutluluk düzeyleri.
Yalnızlık öznel bir deneyimdir. Birçok insan yalnızlık yaşar ama herkes yalnızlık yaşar. Yalnızlığınızı paylaşabilirseniz, yalnızlık yoktur. "Yalnızlık" ve yalnızlık terimleri birbirinin yerine kullanılmıştır. Aslında yalnızlık ve yalnızlık iki farklı kavramdır. Olumsuz ve nahoş bir yalnızlık deneyimi yaşayın. Yalnızlık, yaratıcılığı tetikleyen ve serbest bırakan bir durum olabilir, ancak doğası gereği istenmeyen ve hoş olmayan bir durumdur. Yalnız olmak, bireyin iradesine bağlıdır. Bireyler yalnız olmaktan mutlu olabilir. Ayrıca, yalnızken kendini yalnız hissetmeyebilir, ancak birey başkalarıyla birlikteyken de yalnız hissedebilir.
Psikolojik sorunlarla yalnızlık arasında çok yüksek bir ilişki vardı. Özellikle depresyon ile yalnızlık arasında pozitif bir ilişki vardır. Bireyin depresyon düzeyi arttıkça yalnızlığı da artmaktadır. Yalnızlık arttıkça depresyon düzeyi de arttı. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, birinin diğerine neden olması değil, aralarındaki ilişkinin yüksekliğidir.
Her disiplinden insan yalnızlık yaşayabilir, ancak kişisel yaşam ve eğitim yalnızlığı yaşamada etkili faktörlerdir
.
İnsanlar neden yalnız hisseder?
Her şeyden önce, kişisel farkındalık onun yalnızlık duygusunun önemli bir unsurudur. Başka bir deyişle, yalnızlık yaşayanların kendileri hakkında olumsuz inançları vardır ve benlik saygısı düşüktür. Diğer
kişi ise başkalarıyla ilişkiler açısından kendilerini yetersiz görmekte, sosyal faaliyetler konusunda kendilerini olumsuz görmekte ve sosyal çekicilik açısından yetersiz görmektedir. Bu nedenle iletişim kurmaktan korkarlar.
Kendini başkalarına açıklama konusunda kendinden emin değil ve onu tehlikeli ve kararsız olarak görüyor. Kısacası, kendisi ve diğerleri arasında bir köprüden çok bir duvar örer. Yalnızlık yaşayan
kişi, temas kurdukları diğer insanlara güvenebileceklerinin farkında değillerdi ve
'si kendilerini böyle gördüğünü iddia etti. Yalnızlık yaşayan bir birey, kişilerarası başarısızlığı kendisine yönlendirir, ancak başarılı olduğu durumu kabul etmez ve durumu
başka bireye atfeder.
. Bilişsel Terapi Modeli
,
'de başarılı bir tedavi modeli olarak yalnızlığı ortadan kaldırmak için etkili bir yaklaşımdı ve bireyin kendisi ve başkaları hakkındaki olumsuz ve işlevsiz inançlarını işlevsel inançlarla değiştirdi. ..
Yalnızlık yaşayan çoğu insan kendi başına baş etmeye çalışır. Bazıları bununla başarılı oldu, ancak yaklaşık
kişi uzman yardımı olmadan iyileşmek için mücadele edebilir.
Yalnızlık yaşayan kişi, durumundan memnun değildir, ancak kendine güvenmez ve yalnız görünmek istemez, bu yüzden utangaç davranır ve yalnızlığı kırmaya çalışır. Ve çevredeki fakirler. Yalnızlıktan kurtulmak için bireyin öncelikle tek başına ya da bir profesyonel yardımıyla iletişim becerilerini geliştirecek bir faaliyette bulunması gerekir.
Yalnızlığın üstesinden gelmek için gerçek ve gerçek bir sosyal destek şarttır. Ancak,
'ye yakın insanlardan bunu istemek zordur. Dolayısıyla, "insanları mutlu etmek mutluluktur"
öncülünde, bir miktar geri dönüşün ardından, karşılık beklemeden başkalarıyla ilişki kurma ve geliştirme rolünü oynar. dostluklar ve ilişkiler. Tüm bunları yaparken bir gülümseme asla gözden kaçmamalı. Yalnızlık birçok şiire, edebiyata, sanata ve psikolojiye konu olmuştur. İnsanlar hayatlarına devam etmek için sürekli olarak
kişinin yorumlarına, seslerine, sevgisine, ilgisine ve ilgisine ihtiyaç duyarlar.
öz farkındalık ve kimlik; tanımlar, diğer tanımlarla karşılaştırılarak oluşturulur.
'nin yalnızlığı bir duygudur ve
ile bu kalabalıklar arasındaki etkileşim etrafındaki kalabalığı değil o duyguyu değiştirmiştir. Etrafımızda ne kadar insan olursa olsun, yerleşik etkileşimler yalnızlık hissine neden olur. Duygusal yalnızlığı seven insanlar. Ne kadar insan olursa olsun, ben hep yalnızım. Zamanınızı hoş karşılanan, günlük sohbet eden ve yüzeysel ilişkiler kuran herkesle paylaşabilirsiniz. Ancak yalnız hissetmek için iyi bir ilişki, daha derin kişisel duyguları ve paylaşımı içeren bir ilişkidir. Unutulmamalıdır ki mevcut durumda kalabalıkta kendini yalnız hisseden çok fazla insan var. Kişisel alana duyulan ihtiyaç ve yalnız zaman geçirmek, iyileştirebilen, besleyebilen ve iyilik yapabilen yalnızlık seçenekleridir. Etrafta kalabalık olduğunda yalnız hissetmek daha rahatsız edici olabilir.
Farklı şekillerde psikolojik dayanıklılık gerektiren
Değişkeni, belirli koşullar altında başkalarının yokluğu nedeniyle fiziksel olarak yalnız kalan bireyde ifade edilen yalnızlık karşısında ortaya çıkmaktadır. Uzun süre yalnız kalan insanlar, çevrelerinden yeterince ilgi, sevgi ve değer görmedikleri ve ilişki kurmaları zor olduğu için bir süre sonra kötüleşebilirler. derin.
gerçeklik algısını sallıyor. Çünkü diğer insanların yorumları, insanların gerçeklikle olan bağlantısını güçlendirir. Fiziksel olarak yalnız olmak ve zihinsel olarak yalnız hissetmek ruh sağlığını olumsuz etkiler. Bu durumlarda umutsuzluk, korku, kaygı, güçsüzlük ve uyuşukluk gibi duygular bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Her bireyin yaşam algısı ve duygusal dayanıklılığı bireysel olduğu için kronik yalnızlığın olumsuz etkilerine verdikleri tepkiler de farklılık göstermektedir.
Fiziksel yalnızlığın her zaman duygusal yalnızlığa yol açmadığını hatırlamak önemlidir. Derin ilişkileri içeren fiziksel yalnızlıkta insanlar, ilişkilerden umudunu kaybetmeden fiziksel yalnızlıkla baş edebilirler.
Yalnızlıkla yakın ilişki. Her ikisi de erkekler için

sabır



Sabır...

benim  beceremediğim şey. 

bazı şeyler için sabrım kalmadı. kimileri bunu ukalalık olarak görebilir ama öyle değil. tam tersine artık öyle bir noktaya geldim ki beni üzen ve yıpratan şeyler ile  vaktimi artık harcamak istemiyorum.  laf sokmalara, haddini aşan eleştiri yağmuruna, sadece talepler ve istekler için aranmaya artık sabrım kalmadı. beni sevmeyeni sevmeye, bana saygısı  olmayana saygı duymaya yönelik isteğimi kaybettim artık. gözlerimin içine baka baka yalan söyleyen ve isteklerini benim üzerimden gerçekleştirmek isteyen insanlara 1 saniyemi bile harcamak istemiyorum. çok bilmiş tavırlara, bilgelik ukalalıklarına tahammül edemiyorum. aynı şekilde sohbet ediyoruz kılıfı içinde yakın arkadaşlarının dedikodusunu yapan iki yüzlü şahsiyetlerden tiksiniyorum. kıyaslamalardan ve zıtlıklarla alay edilmesinden nefret ediyorum. çünkü ben zıtlıkların olduğu bir yer istiyorum. siyah en çok beyazın olduğu yerde kendini belli eder. arkadaşlıklar arasındaki sadakatsizlikten ve ihanetten utanıyorum. maddi çıkarlar için devletteki görevini kötüye kullanan görevliden, politikacı ve bürokratlar gibi siyasal karar alma mekanizmaları içinde yer alan aktörlerin özel çıkar sağlama amacıyla hukuki, dini ve kültürel normları ihlal eden işlere karışmasından,


Toplum içindeki eşitliği zedeleyebilecek gelenek anlayışından ve bu yüzden  kişilerin kendini ifade edemeyişinden sıkıldım. Bu durumun o toplumda  huzursuz bir ortam yozlaşma ve çatışma ortamı oluşturabileceği gerçeğinden bıktım. O yüzden ne kadar sinirlensem de öfkeme hakim olmaya çalışmalıyım. Doğayla bütünleşmeliyim ki bu yapmacık olaylar beni yıpratsmasın. Bruce lee' nin deyimiyle su gibi olmalıyım şu dünyada. ne demek istiyorum hemen açıklayayım. biz doğayla mücadele edemeyiz etmeye kalksak da sonumuz hüsran olur. (bkz. tsunami)

fakat doğanın bize öğrettiklerini uygulayabiliriz. nasıl mı? 

su demiştim değil mi. su nereye gideceğini çok iyi bilir. karşısına bir taş veya kaya mı çıktı taşıyabileceği kadar hafifse beraberinde götürür, değilse de taşla veya kayayla mücadeleye girişmez. ne yapar? etrafından dolanır ve yoluna devam eder. diyelim ki etrafından dolaşamayacak bir engelle karşılaştı o zaman da birikir birikir ve üzerinden akar aynı zamanda da damlaya damlaya delmeye başlar. sonunda da kayayı parçalar ve yine yoluna devam eder. işte hayatta insan da su gibi olmalı.



Yemek


Yemek yemek mi bir sanat yoksa yapmak mı?
Yemek hepimizin bir ihtiyacıdır ama yemek yapmanın da yemenin de sanat oluşu kişiden kişiye değişebilen bir şey. Mesela bir şef ile bir öğrencinin yemek yapması yemek yapmaya girer ama ikisi de sanata girer mi? Hiç sanmıyorum. Çünkü kendimden biliyorum öğrenci olam herkesin başına gelmiştir. En kolay yapılan yemeklerden biri olduğu için genellikle hatta çoğunlukla spagetti yapardım.
 Yaptığın makarnalara ilk zamanlar bırakın sanat demeyi yemek bile diyemezdiniz o kadar kötüydü yani ama şimdi yaptığım makarnaları bir görün insanın bakarken bile karnı doyuyor. Tamam biraz abartmış olabilirim ama hem görüntüsü açısından gözünüzü doyurur hem de lezzet açısından karnınızı. Yani söylemek istediğim yemek yapmak bir sanattır ve yemek de. Bu işin sanatçıları anneler aşçılar ve bizim gibi gurmelerdir :)

fikir


Fikir soyut bir kavramdır.
Kimileri fikri düşünmekle karıştırır ama ikisi de yakın olsalar da farklılar birbirinden.
Bu karıştırma olayı bazı dillerden de kaynaklanıyor olabilir. Azericede olsa gerek(tam hatırlayamadım) fikirleşmek diye bir kavram vardır düşünmek manasında kullanılır. Fikir aniden gelebilen bir şeydir ve çoğu zamanda gelmez aklımıza ama düşünce her saniye vardır. Bu gerek sevdiğimiz biri olsun gerek izlediğimiz bir film olsun gerekse alakasız saçma sapan şeyler olsun yine de vardır aklımızda böyle düşünceler. Çünkü beynimiz eğer yaşıyorsa düşünce üretmek zorundadır. Onun görevi budur çünkü. Fikir ile düşünceyi o kadar da ayırmamak lazım çünkü ikisinin bağlı olduğu bazı konular var. Mesela buna en güzel örneğin icatlar olduğunu düşünüyorum. Örneğin elektriği ele alalım. Elektriği kim bulmuştu: Nikola Tesla. Çoğu kişinin ampulün mucidi olarak tanınan Edison’u elektriği buldu sanır ama elektriği Tesla bulmuştur. Gerçi ampul da onun icadıdır ama Edison’un kurnazlığı dolayısıyla herkes onun icadı olarak biliyor. Neyse Edison’un sahtekârlıklarıyla uğraşırsak bu yazının sonu gelmez. Konumuza dönecek olursak Tesla elektriği şıp diye bulmadı veya ona bu bilgi vahiyle gelmedi önce çokça düşündü deneyler yaptı çalışmalarda bulundu ve en sonunda buldu elektriği kendisine de bu fırsatla teşekkür ediyoruz. Yani demem o ki fikir ile düşünce aynı şeyler olmasa bile iç içe geçirilebilen kavramlardır. 
Peki bunun sonucunda Ne elde ettik. Bir yanda "insan elleri" ile karışmış koca bir şehir, öte yanda varlığını tüm iliklerine kadar hissettiren gökyüzü. .. Hepimiz için ne diyorlar veya ne anlama geliyorlar? Sermayemiz avucumun içinde "Bir fikrim var". 
dağlarındaki yalnızlık korkusunun ötesinde, ikna edici bir duyusal durum zihnime meydan okudu. Doğada tek başına mücadele eden maceracıların belgeselindeki basit ifadelerin "güç ve uyum" üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. "Güçlüysen ve doğayla uyum içindeysen hayatta kalabilirsin. Yani hayatta kalmak insanlar için yeterli bir beceri mi? Barbarlığı özgürlüğe mi tercih edersin? Vahşi doğada mısın? Evet İnsan olmak ne demektir? 

insan ve doğa kavramıyla ilgili olarak, hemen "egemenlik"ten söz etmeye başlarız. İnsan doğası, doğa doğası, insanın doğaya göre durumu, doğanın insana göre kaderi, insanın doğaya göre durumu vb. Ama biz her zaman geriye bakar ve hükümdarı selamlarız! Güç testinin zirvesinde yaşıyoruz ve kimin en güçlü olduğu. 
"Eh, mesele ne? İnsanların doğayı görmezden geldiği ve gerçeğe baktığı birkaç sahneden biri. Peki elimizde ne var ve orijinali nasıl elde edeceğiz? Ne yapmalısınız? 
Benim anlayışım, iki insan kavramında yatıyor. ilerleme, tecrübe ve kazanç, "Kemal" ve "Semal" Konsantre oldum 
İnsan ruhunun mükemmelliği ve güzelliği. George Orwell'in "Hayvan Çiftliği" kısa sürede çizgi film ve animasyon filmi olarak hayal gücüme girdi. Etçil hayvanların içinden birisi çıkıp: Neyin var? "dedi. Sanki her şey bir anda donmuş gibiydi. Her şey durmuştu. Herkes bir süre bir noktaya odaklanır. Bizim sorunumuz ne? Bundan sonra ne olacağını zaten biliyorsunuz, mantığın gücü ve kentleşme eğilimi… kimisi için iyi, kimisi için kötü. 

Aslında insanlar doğayla etkileşimi bırakıp şehre giderler. 
şehir; özgürlük üssü, medeniyet merkezi, medeniyet serüveni. Birlikte yaşama arzusu olan bir girişim. Bir milletin şanı. İnsan ruhunun mükemmelliği ve güzelliğidir. Ve yine, köleliğin temeli, ilkelciliğin kalbi, barbar macera. Tekebbur'un girişimi. Ulusal utanç. Başka bir deyişle, insan ruhunun günahı ve laneti. 
İlginç bir şekilde, iki farklı ekstrem şarkı arasında çıplak gözle gördüğünüzle örtüşen hiçbir şey doğada yok! 
İnsan bilgeliği, uygun olduğunda canlılarda en yüksek, uygun olduğunda canlılarda en düşüktür. Aynı ahlaki çizginin şehrimizdeki izdüşümüne tekabül etmektedir. Bu ölçeğin ötesinde şehrin seviyesi. Özgürlük etrafında doğadan ayrılmamız bu sapma ile orantılıdır. Çünkü insan bilgeliğini ekosistemden değil, kurduğu şehirden alır. 
şehir; düzenin, aynanın ve zihnimizin inşasıdır. Bu yapıda, kemal ve güzellik ruhunun en yüksek dayanaklarından biri "doğruluk"tur. Adalet sadece insanların hayatta kalmasıyla ilgili değildir. Bu anlamda adalet, hukuki bir terim değil, (yaşayan) bir hukuk biçimidir. Bu kategorideki en önemli soru adaletin tanımı ve adalet ile hedeflediğimiz arasındaki ilişkiyi analiz edebilme becerisidir. 
metafiziğinden yola çıkarak "Tanrı'yı ​​şehre çağırmak" mottosunu gerçekliğiyle şehrimize örmeliyiz. "Aşkın yaratıcılar" ile ilişkiler, doğada yıldızları, çiçekleri ve böcekleri görür. Kent politikası, iş, aile, ulaşım, altyapı, mimari, üst yapılar, mahalleler, okullar, mimari ve kültür gibi insanlarla temas eden tüm faktörler dikkate alınarak “aşkın bir yönetici” de oluşturulmalıdır. 
Şehrimizi "yaşamak" ve insanlığımızı korumak istiyorsak, tüm ilişkilerimize evrenin doğasında saklı olan Tanrı'nın adaletini katmalıyız. Gecenin Rabbinin lezzetini şehrimizde tadabileceğiz. İnsanlık çemberinde gece ve gündüzü doğru bir şekilde ölçmeye devam edebileceğiz. 
Bu hakla adaleti yerine getirirsek, "Bir millet küfürle vardır, ama zulmeden vardır" sözünü anlayabiliriz. Ayrıca şehrimizde insan gücünün en olgun ve güzel biçimlerini etkileyebilir. Güzelliği mükemmel görebiliriz Güzelliği mükemmel görebiliriz


aşk


Kendini bulmaktır.
Daha doğrusu kendini başkasında bulmaktır. Doğru ya kendimizden başkasını sevemeyeceğimize göre bu gayet normal bir şey olmaz mı? Bu bencillik mi bilmiyorum ama şunu çok iyi biliyorum ki insan kendinden başkasına aşık olamaz neden mi? Şöyle söyleyeyim bir yerde okumuştum bir kıza veya erkeğe aşıksın diyelim o kız veya erkek yarın yanına geldi ve ben başkasını seviyorum dese ne yapardınız? Çoğumuz eminim ki karşı çıkardık. Hani aşk o mutluysa senin de mutlu olmandı. Hani onun mutluluğu için canını verenler... demek ki neymiş insan kendinden başkasını sevemezmiş. Tüm bildiğin sevgiler ve aşklar buna dahildir anne baba sevgisi evlat sevgisi aşk Allah aşkı hepsi de külliyen insanın kendine karşı duyduğu aşk sonucunda oluşturulmuş kavramlardır.
Aşk hakkında birçok soru var ... aşk gerçekten biyolojik bir fenomen mi yoksa bilinmeyen büyülü bir his mi? 
'de mi bitecek yoksa Felhat'ın Şirin'e olan aşkı kadar ölümsüz mü? Neden seviyorsun ve neden sevmiyorsun Aşk iyi mi yoksa acı mı ve kaçınılmalı mı? Uzaktan sevmek mümkün mü? platonik aşk ne demek? Peki AŞK 
tam olarak nedir? Aşkın tanımı kültüre ve kişiye göre değişir. Güçlü bir öfori olarak aşk, bir duygu olarak kabul edilebilir ve insanları davranış ve mizaç değişikliklerine yönlendirebilir. Aşk birçok farklı duyguyu içinde barındırır. Bağlanma, güven, saygı, sevgi gibi 
Yakın ve sevgi ilişkileri için her zaman "öteki"ne sahip olmak önemlidir. 
Aşk kavramı, edebiyat ve sanat başta olmak üzere sanatın tüm alanlarında uzun zamandan beri en çok kullanılan konulardan biri haline gelmiştir. Kaybolan bir sevgilinin yası, zengin bir adamla fakir bir kızın hikayesi, bir kadın için kurtarılan dünya ve 
diğerleri... 
Her insan aşka karşı yaklaşımında benzersizdir. Özeldir, bu yüzden fikrinize bağlıdır. Örneğin 
Moss ve Schwebel'e göre Freud'un aşkı seksin güzelliğidir. Harlow bunu bağlanma davranışı, Fromm ise şefkat, sorumluluk, saygı ve anlayış olarak tanımlamıştır. Maslow ise aşkı ikiye böler. Biri kaygıyla gelişen düşük düzeyli duygusal ihtiyaçları ifade eden "yetersiz aşk", ikincisi ise üst düzey duygusal ihtiyaçları, özellikle istekleri, kendini tatmini ve "aşık olma"yı içerir. farklı. Tenov ise aşkı, vücudun bilişsel işleyişini ve sevdiklerine karşı duyarlı tepkilerini kapatan geçici bir bağımlılık olarak tanımlar. 
Son olarak; Bilim dünyasının en temel sorularından biri. Aşk ister doğuştan gelen ister sosyal öğrenmeyle şekillenen olsun, her iki görüş de kabul edilir. Örneğin etnografik araştırmalara göre aşkta bireysel farklılıklar kültürel etkilerden daha önemlidir. Genetik araştırmalar romantizmde kalıtımın etkin bir rolü olduğunu, ancak 
romanının üslubuna düşmede genetiğin etkisinin olmadığını göstermektedir. 
Kısacası; Aşkla ilgili literatüre bakıldığında bu kavramın tanımında farklılık vardır çünkü aşk her insanda 
farklı anlam ifade eder. Bu nedenle aşk türleri sınıflandırılmıştır. Belirli bir duruma tepki vermek, insanlarla aynı duygu veya duygulara sahip olduğumuz anlamına gelmez. 
Biri için aşk ölümsüzdür, ama diğeri için sevgi ve saygıya yol açabilen sonlu bir sevgidir. Ayrıca sevginin tanımı yapılırken sevginin bileşenlerine ve her bir bileşenin diğer bileşenlerle olan ilişkisine de dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, aşkın gerçek bir tanımının olmadığını söyleyebiliriz. 
Aşk gitti mi? 
Aşk, anlamlı ve anlamsız kavramlar arasındaki sonsuz bir titreşimdir. Örneğin 
vardır, birleşik, ayrı, gündüz ile gece, ışık değerini karanlıktan alabilir. Bu bakış açısına göre aşk, sabit ve sürekli bir duygu değil, değişen bir duygudur. Değişebilir ve değişebilir. Azaltılabilir, arttırılabilir, yok edilebilir veya yoktan yaratılabilir. Bağlanma kavramına ilişkin en önemli teorilerden biri Bowlby'ye aittir. Bowlby farklı bir teorik yorum sunar, ancak Freud'un ilk bağlanma/sevgi ilişkisinin ömür boyu olduğu görüşüne katılır. Herkesin güçlü bir duygusal bağ kurması gerekir ve bağlanma kişinin psikososyal gelişimini etkiler. Çocuklar, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının nasıl karşılandığına bağlı olarak temel bir güven veya endişe duygusu geliştirir. Bowlby, 
, bağlanma davranışının kişinin tüm yaşamını şekillendirdiğini de belirtir. Bağlanma teorisine göre gelişim süreklidir, bu nedenle ebeveynlerle olan erken ilişkiler gelecekteki ilişkileri şekillendirir. 
Bu açıdan şunu söyleyebiliriz: Bazıları ihtiyaçlarını sevdikleri aracılığıyla karşılamak ister, bazıları ise sonsuz güvenin bir parçası olarak hayatlarını birlikte geçirmeyi hayal eder. Bu kişinin ailesi ile yakın ilişkisi model 
'ye bağlıdır. Bu durumda sorumuzun cevabı şüphelidir. Bazı insanların sonsuz sevgisi vardır, bazıları ise onu bitirebilir. 
Aşk neden bu kadar farklı? 
Herkesin kendini ve hayatındaki önemli insanları nasıl gördüğüne dayalı bir zihinsel planı vardır. 
İnsanlar yeni ilişkiler kurduğunda, eski hatıralara ve deneyimlere dayanarak bu kalıplara göre hareket ederler. Bu önemli kişilerin bilişsel ve duygusal beklentileri ilişkiyi şekillendirir ve o kişinin benlik modeli 
tarafından kaç tane bağlanmanın kabul edilip reddedileceğini belirler. 
'de yapılan bir araştırma, çocuğun bağlanma örüntülerinin çocuğunun niteliğini, istikrarını ve memnuniyetini tahmin edebileceğini göstermektedir. yakın ilişkiler. Bağlanma teorisi çalışmaları, çocukluk sıcaklığı ve ebeveyn bakımının, yetişkinlerde güvenli bağlanma stillerinin gelişimi ile ve kararsız bağlanma ile ilişkili ebeveyn reddi ile ilişkili olduğunu göstermektedir. 
Ancak bu verilerin tutarsız olduğu iddia edilebilir. Diehl et al. 
, yetişkin bağlanma çalışmalarının çoğunun ergenlerde yapıldığını ve tüm yetişkinleri içermediğini savunuyor. Rasio et al. Bağlanma kalıplarının romantik aşkla ilgili olduğunu ve çocukken kişisel bağlanma tarzlarının sevdiklerinizle olan ilişkileri belirlediğini iddia ediyor. Bunu akılda tutarak, sıkıca bağlanır, başkalarına yaklaşır ve başkalarına yaklaşmaktan korkmaz. Terk edilmekten korkmuyorlar. Bu insanlar genellikle kendileri ve başkaları hakkında olumlu bir bakış açısına sahiptir ve partnerlerine karşı samimi duygular oluşturmakta kendilerini rahat hissederler. 
Ekler, başkalarına çok yakınsa ve çok samimi ve samimi değilse hoş değildir. 
Başkalarına bağlanmak ve güvenmek onlar için zordur. 
Öte yandan kaygılı insanlar sevdiklerini yeterince sevmezler ve eşleriyle olabildiğince yakın bir ilişki kurmak isterler. Bu insanlar genellikle sevdikleri birini kaybetme korkusuyla yaşarlar. Bölüm 
: Çocukları Sevin! 
araştırma ekibi, ila 8 yaşları arasındaki bir grup çocuğa sordu: rica etmek. 
Leo Buscaglia araştırma grubu, amacın "en şefkatli çocukları" belirlemek olduğunu, ancak çocuklardan bu tür geri bildirimler aldıklarını ve 
, çalışmanın amacının olağanüstü olduğunu düşündüklerini belirtti. yok olmuş. .. 
Rebecca, 8 yaşında: "Büyükannem artrit hastasıydı, bu yüzden artık eğilip tırnaklarımı cilalayamıyorum. Yani 
kendi elleriyle kireçlenmiş olsa da, büyükbabası bunu hep büyükannesi için yapardı. Bu aşk. "
Billy, :" Biri seni sevdiğinde isimleri farklı söylenir. Adının onun ağzında güvende olduğunu biliyorsun. "
Chrsissy, 6:" Dışarıda yemek yediğinizde aşk, patates kızartmasının çoğunu birine vermektir. 
bahşiş vermeyin... "
Terri, :" Yorgun olduğunuzda sizi gülümseten şey aşktır. "
Danny, 7:" Aşk, annenin babasına kahve yapmasıdır. Ona vermeden önce 
'den bir yudum alır. "
Chris, 7:" Aşk benim annemdir. Babama baktığımda terliyorum "
(alıntı) 
Sonuç 
Yine teknoloji, araştırma ve materyallerin dışında hepimiz benzersiziz ve her birimizin farklı bir geçmişi var. 
. Her insan hayatı deneyimler. Sevmek farklı, her insan aşkı başka türlü görür. 
makalesinin tamamını özetlemek gerekirse, aşk karmaşık ve dinamik bir algı, duygu ve davranış sistemidir. Aşk 
boyutlu bir fenomen, tutum veya basit fizyolojik bir uyaran değildir. Aşkın biyolojik bir temeli ve işlevi vardır ve 
kişinin bağlanma tarihine bağlı olarak çeşitli biçimler alır. Bu nedenle aşk kişiden kişiye değişir ve ne net bir tanım ne de net bir yaşam biçimidir. Arılar ve uçan kelebekler... Mantıksız gülümsemeler ve bazen çığlıklar... Aşk hikayesi insanın varlığıyla başlar. hakikat


devrim


Devrim nedir?
Ne demiş şair devrim evvelâ devrimi devirecek. Yani devrim yenilikten yepyeni bir yenilik ve daha güzel bir şey ortaya çıkarmak anlamına geliyor. Devrim denince hepimizin aklına eminim ki Atatürk ün yaptığı devrimler geliyordur. Harf Devrimi, şapka Devrimi, kılık kıyafet ve daha nice devrimler... bunlar hepimizin bildiği veya bilmesi gereken devrimler ama ben insanın kendi kişisel hayatında kendine karşı gerçekleştireceği veya gerçekleştirmiş olduğu devrimlerden bahsediyorum. Buna siz kişisel gelişim diyebilirsiniz. Ama ben devrim demeyi tercih ediyorum çünkü beynimiz kişisel gelişim gibi klasik ve çoğu kişinin kolayca yapabileceğini düşündüğü aslında hiç kolay olmayan bir kavramı sıkıcı bulur. Sizi bilmiyorum ama şahsen ben öyle buluyorum. Bu yüzden devrim demeyi tercih ediyorum. Çünkü kendime karşı bir gelişim gösterdiğimde ve bir devrim gerçekleştirmiş oldum gibi bir coşku yaşadığımda bu bana hem motivasyon sağlıyor hem de küçük bir gelişim de olsa devrim dediğim için büyük bir şey başarmış gibi mutlu olabiliyorum. Sonuçta devrim yapmak insanın kişisel gelişimi kadar kolay bir şey değil. 

Bireysel düzeyde, bireysel devrim olmadan büyük devrim olamaz. Her şey önce içeride olmalı. 



Bu sözler benim değil, Jim Morrison'ın. 



Daha yaşanabilir bir çevre yaratmak için kendinizden başlamanız gerektiğini vurgulamak niyetindeyim, bu yüzden makaleye bu sözlerle başlayacağım. Birkaç hafta önce, Amerikalı yazar ve filozof Robert M. Pilsig'in sözlerini paylaştım. "Dünyanın ilk iyileşmesi (şifası) akılda, kafada, ellerde ve dışarıda bulunabilecek türden şeylerdir.


Elbette çevre sorunları bireysel çabalarla çözülebilecek noktaya geldi ama birçoğumuz çevre sorunlarını çözeceğini söylüyoruz. Ciddi bir sorunum var. .. Altını çizmek için bir örnek verebilirim. Şimdiye kadar herkes yaşam ve çalışma alanlarında akkor lambalar yerine enerji tasarruflu ampuller kullanmaya karar verirse, dünya çapında 100'e yakın termik santral kapatılabilir. .. Orta ölçekli kömür yakıtlı elektrik santralleri 2 ila 3.000 ton arasında kömür tükettiğinden, yalnızca enerji tasarruflu ampullerin kullanılması günde 200.000 ton kömürün yanmasını önleyebilir. .. Termik santrallerde düşük kalorili kömür sıklıkla kullanıldığı için termik santraller sadece havayı kirletmez, aynı zamanda kadmiyum, cıva ve kurşun gibi metallerin ortaya çıkmasına da yol açar. Çok fazla cüruf içerir. , Küller ve küller. Japonya'da yaklaşık 30 termik santral var ve bu termik santraller elektrik üretiyor. Bu termik santrallerin önemli bir kısmı kömür yakmakta ve yakılan kömürün çoğu düşük kalorili linyittir. Bu da ülkemizde önemli ölçüde hava kirliliğine neden olmakta, enerjiye bağımlıdır ve karbondioksit salımlarımızı önemli ölçüde artırmaktadır. Karbondioksit, karbon monoksit, nitrojen oksitler, uçucu organik bileşikler, metan, kükürt dioksit vb. Düşük kalorili bileşiklerin yanması sonucu oluşan gazlar ve uçucu parçacıklar önemli ölçüde atmosfer kirliliğine neden olur. Görüyorsunuz, hayatımızda sadece akkor ampul kullanma alışkanlığını değiştirmek bile birçok termik santralin paralel olarak kapanmasına ve küresel karbondioksit salınımımıza neden olacak. 



Bireysel olarak yapabileceğiniz şey, evde kullandığınız çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesi gibi cihazları enerji tasarruflu cihazlarla değiştirmek. Yine rahat ve hızlı bir araba almak yerine araba almak istiyorsanız daha az karbondioksit yayan ve daha az yakıt tüketen bir araba seçin. Mümkünse hibrit arabalar tercih edilebilir. Ancak önemli yasal zorunluluklar olduğunu da belirtmek isterim. Özellikle kullanılmış araba alırken hibrit araca uygulanan TBS, aracın deplasmanından bağımsız olarak azalacaktır. Sonuç olarak, bu segmentteki diğer araçlara göre nispeten pahalı olan hibrit araçların kullanımının yaygınlaşması muhtemeldir. Çevre açısından önemli bir başka alışkanlık da meyve ve sebzeleri mevsiminde yemek ve mümkün olduğunca bölgenizde yerel sebze ve meyveleri tüketmektir. Yerel olmayan meyve ve sebzelerle sezon dışı maceralarla, satın aldığınız tezgahların o kadar yüksek karbondioksit emisyonuna sahip olması, bu ürünlerin hafife alınamayacak kadar yüksek olması anlaşılabilir bir durumdur. "Bu tezgaha geldiklerinde, büyüdükleri diğer şehirleri veya kasabaları terk etmiyorlar." ... 



Dikkat etmemiz gereken bir diğer sorun da benim. İçme suyumuzdur. Diş fırçalarken açık kalan ve gereksiz yere çıkarılan sifon gibi damlama muslukları yıl boyunca tahmin edemeyeceğiniz kadar su tüketir. Su, sahip olduğumuz en önemli yaşam kaynağıdır, dünyayı evimiz yapar ve bu gezegende yaşamamızı sağlar. Su eksikliği, mutlak eksiklik anlamına gelir. Bu bağlamda su tasarrufuna dikkat etmeliyiz. Müstakil evde yapılan bir diğer önemli değişiklik ise bahçedeki çimleri kaldırmak oldu. Çim bir örtü bitkisidir ve birçok örtü bitkisine göre birçok avantajı vardır. Ancak en büyük dezavantajı bakım gerektirmemesi ve bol sulama gerektirmesidir. Bu noktada bahçenin etrafına çiçek ve ağaç dikiyorum, bir bordür bırakıyorum ve sonra içine taş koyuyorum. Bu şekilde önemli miktarda su tasarrufu yapabildim. Özellikle bahçeli bir eviniz varsa, bahçede kullanılan bitkilerin yöreye özgü olmasına da dikkat etmelisiniz. Kullandığınız yerel bitkiler bölgenin yerel koşullarına adapte olduğundan daha az su ve bakım gerektirir, hastalık ve zararlılara karşı daha dirençlidir ve daha az besin maddesi gerektirebilir.Çünkü görülmez bir bitki haline gelir. Bahçenizde su tasarrufu yapmak için yapabileceğiniz bir diğer şey de bahçe bitkilerinizin su ihtiyacını mümkün olduğunca karşılamak için damla sulama sistemi kullanmaktır. 



Suyla ilgili önerebileceğim bir diğer sorun ise yağmur suyu toplama sistemi kurmak ve bu toplanan suyu bahçeleri ve bina içi drenaj kanallarını sulamak için kullanmak. Dünya çapında birçok gelişmiş ülke, binalarda yağmur suyu hasadı için önemli kamu desteği sağlamaktadır. Aslında bu sistemlere kamuoyu bilincini ve bağlılığını gerektirir, aşırı maliyet gerektirmez ve çok basit ve ekonomik bir teknik çözüm gerektirir. Bu sayede hayal edebileceğinizden daha fazla su tasarrufu yapabilirsiniz. Değerlendirilebilecek bir diğer nokta ise bina yapım aşamasının biraz karmaşık ve pahalı olmasıdır. Bu, geri kazanılmış su ve siyah su şeklinde evsel atıksuyu ayrı kurulum sistemleri aracılığıyla toplamaktır. Mümkün olduğunda, yaşayan bir sistemden akmaya çalışın. Bahçelerin ve iç sifonların sulanmasında kullanılan, toplanan muhtelif atıksular için özel bir arıtma tesisidir. Kullanmak. Ev deterjanlarının bile çevreye verdiği zararı göz önünde bulundurarak kişisel zevkinizi değiştirmek için yapabileceğiniz şeylerden biri öncelikle ürünün doğal olarak çözündüğünden ve çevreye zararlı olduğundan emin olmaktır. .. sabun. Ve temizlik ürünleri.


Bugün

Şöyle derinlemesine düşünün bir. Bugünde mi yaşıyorsunuz yoksa   Pişmanlıklarla dolu geçmişinizde kapana mı  kısılmış durumdasınız?  ...